Bilim adamı, düşünür, sanatçı, liderler…
Charles Darwin, Nietzsche, Freud, Caesar, Napoleon, van Gogh, Picasso, Chiricco, Munch, Virginia Woolf, Elizabeth Taylor, Elvis Presley…
Tarihteki migrenli ünlülerin sayısı çok daha fazladır. Tarihte iz bırakanların çoğunluğu migrenli yapıya sahiptir. Migrenli olmak yaratıcılığı artırır. Aynı zamanda migrenli olmak bir ayrıcalıktır.
1 – Charles Darwin
İngiliz doğa bilimcidir. 1859′ da yayımladığı On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine) kitabı evrim teorisini açıklamaktadır. Modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici öğesidir.
Charles Darwin’in acayip hastalık bulguları vardı. Günlerce süren görme bozukluğu ve baş ağrısı nedeniyle çalışamaz hale gelmekteydi. Muhtemelen auralı migren atakları yaşamaktaydı.
2 – Julius Caesar
Romalı askerî ve politik lider, iyi hatip ve güçlü bir yazardır. Sezar’ın çok şiddetli baş ağrıları vardır. Baş ağrıları yanı sıra baş dönmesi, görme bozuklukları, kol ve bacak güçsüzlüğü, bilinç kaybı yaşayabilmektedir.
Sezar için epilepsi ya da beyinle ilgili inme benzeri problemi olabileceği üzerine yorumlar vardır. Bu hastalıklardan önce auralı ve komplike migren yaşadığı düşünülebilir. Hem politik hem edebi yetenek ancak bu şekilde ortaya çıkabilirdi.
3 – Hildegard von Bingen
Alman rahibe, ruhani lider, yazar, kompozitör ve bilim kadını. Bilim adına dünyaya kazandırdığı pek çok bitkisel ilaç hala kullanılmaktadır.
Müzik dehası ile dünyada adından söz ettirebilen nadir kadınlardan biridir.
Yaşadığı her şeyi kaleme aldığı gibi resmeden von Bingen, resimlerinde ve yazılarında migren aurasını ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.
4 – Napoleon Bonaparte
Fransız komutan ve devlet adamıdır. Waterloo Savaşı’nda mağlup edilinceye kadar kazandığı zaferler ve Avrupa üzerindeki hakimiyetiyle, çağının en önemli isimlerinden biri olmuş, tarihin büyük komutanlarından biri olarak anılmaya hak kazanmıştır.
Genç bir asker olarak, önemli başarılarından biri olan İtalya seferi sırasında, kendisini yatağa bağlayan şiddetli migren atakları yaşamış ancak durumun “gerginlik, sinirlilik ve eşi Josephine’in sadakatine dair kaygı”ya bağlı olduğu varsayılmıştır.
5 – Thomas Jefferson
Amerika’nın kurucularından, “Bağımsızlık Bildirgesi”nin yazarı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin üçüncü başkanı. Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Jefferson, politikanın yanı sıra bilim, sanat ve felsefede de yüksek bilgi sahibidir.
Thomas Jefferson, yaşamındaki önemli olayların büyük bir kısmında şiddetli baş ağrılarından şikayet etmiştir. Mektuplarındaki anlatımına bağlı olarak, bu ağrıların migren ağrısı olduğu görüşü genel kabul görürken, küme baş ağrısı olabileceğine dair görüşler de ileri sürülmüştür.
6 – Friedrich Nietzsche
Alman filozof. Kendi çağına ve çağının değerlerine getirdiği eleştiriler, kendinden sonraki çağın değerlendirilmesi ve anlaşılması için ufuk açıcı olmuştur. Düşüncesinin özü, “değerler üstü insan (übermensch)” kavramında ifadesini bulur.
25 yaşında Basel Üniversitesi’nde klasik filoloji profesörü olarak dersler veren Nietzsche, çocukluğundan beri şikayetçi olduğu baş ağrılarının dayanılmaz hale gelmesine bağlı olarak bu görevinden ayrılmıştır. Düşünürün baş ağrıları, yaşamı boyunca hayatının merkezinde yer almış ve belirleyici olmuştur.
7 – Sigmund Freud
Psikanaliz yönteminin kurucusu. Bilinçaltına dair çalışmaları ve Oedipus Kompleksi teorisiyle insan doğasını açıklamaya yönelik çalışmalara yeni bir boyut getirmiş ve pek çok tartışmaya da yol açmıştır.
Hakkında yazılan pek çok kaynak Freud’un migrene bağlı baş ağrıları yaşadığını göstermektedir. Freud’un ağrının doğası ve migrenin kökenine dair teorik çalışmaları günümüzde de tartışılmaya devam etmektedir.
8 – Miguel de Cervantes
İspanyol yazar ve şair. En önemli eseri bir batı edebiyatı klasiği sayılan “Don Quixote”tur. Yazar bu çalışmasıyla, trajik kahraman figürünün bir karikatürü aracılığıyla, hümaniter değerlere vurgu yapmıştır.
“Baş ağrıdığında tüm uzuvlar acıdan payını alır.” sözünün bir felsefi metafor olmanın yanı sıra yazarın baş ağrısı tecrübelerinden kaynaklandığı da bilinmektedir.
9 – Lewis Carroll
Alice in Wonderland (Alice Harikalar Diyarında), Through the Looking Glass (Aynanın İçinden) gibi meşhur “literary nonsense” tarzına örnek çalışmaların yazarıdır. Yazarlığına ek olarak matematik ve mantık alanında çalışmaları olmuş ve çağında yeni bir sanat olan fotoğrafçılıkla da ilgilenmiştir.
Nadir ama ilginç bir auralı migren olan “Alice in Wonderland Syndrome” (Alice Harikalar Diyarında Sendromu) yazarın migren tecrübeleri ve bunların eserlerine yansımasına atfen adlandırılmıştır.
10 – Virginia Woolf
İngiliz yazar. Çağının entelektüel çevrelerinin önde gelen isimlerindendir. Eserleriyle modernist ve feminist hareketin önemli temsilcilerinden biri konumuna yükselmiştir.
Psikiyatrik rahatsızlıklarının yanı sıra hayatı boyunca migren ağrılarından şikayetçi olmuştur. Ağrılarıyla ilgili söylediği “Hamlet’in düşüncelerini ve Lear’ın trajedisini ifade edebilen İngiliz Dili’nde titreme ve baş ağrısına dair hiçbir söz yoktur. Hasta, kafasının içindeki acıyı ifade etmeye kalkıştığı anda dil kurur gider.” sözü, hastalığa dair deneyimlerinin bir kanıtı niteliğindedir.
11 – Georges Seurat
Post-empresyonizm akımı temsilcisi Fransız ressam. Pointilism tekniğini kullanan sanatçının önemli eseri “A Sunday Afternoon on the Island of La Grande Jatte” (La Grande Jatte Adasında bir Pazar Öğleden Sonrası), çağdaş sanatın yönünü değiştirmesinde etkili olmuştur.
“Seurat Effect”, adını sanatçının rahatsızlığına bağlı olan ve çalışmalarını da etkileyen algı durumundan almıştır. Migren aurasındaki nokta nokta görme kayıplarını çok iyi tanımlar.
12 – Claude Monet
“Fransız İzlenimciliği”nin kurucusu. Hareketin doğası ve insan izlenimlerinin sanat ortamına yansıtılması konusunda öncü bir isim olarak sanat tarihine adını yazdırmıştır.
“Having a Migraine” başlığını taşıyan eserinde hastalığına dair tecrübelerini tuvale yansıtmıştır.
13 – Giorgio de Chirico
“Scuola Metafisica” hareketinin kurucusu İtalyan sanatçı. Metafizik temalarla geleneksel tekniği harmanladığı tarzıyla sürrealizm akımı üzerinde etkili olmuştur.
Sanatçının tarzını oluşturmasında etken olan ilhamın migren ataklarına bağlı olabileceği düşünülmüştür. İlginç bir şekilde, sanatçı üzerinde büyük etkisi olan isim, bir diğer migrenli ünlü olan Friedrich Nietzsche’dir.
14 – Edvard Munch
Norveçli sanatçı, en bilindik eseri “Çığlık”tır. İskandinav sanatçı bu çalışmasında modern insanın “kaygılı olma hali”ni ve “varoluşsal kriz”i çarpıcı bir tarzda yorumlamıştır.
Eserin hem sanatçının ağrılarının bir ifadesi olduğu hem de “Küme Baş Ağrısı”nı en iyi şekilde ifade ettiğini dile getiren yorumlar bulunmaktadır.
15 – Vincent van Gogh
Flaman ressam. Post-empresyonizm akımının bir temsilcisi olmakla birlikte kendinden sonraki sanat tarihi üzerinden çok büyük bir etkisi olmuştur. Prolifik bir sanatçı olan van Gogh, yaşamı boyunca 2100 adet sanat eseri ortaya koymuştur.
Sanatçının yaşadığı dönemde migren bir tür hafif delilik olarak algılanıyordu. Van Gogh’un ünlü eserlerinden “Starry Night” sanatçının “Migren” tedavisi gördüğü St. Remy Akıl Hastanesi’nde tamamlanmıştır.
16 – Pablo Picasso
20. Yüzyıl’ın en büyük sanatçılarından Pablo Picasso, kübizm ve sürrealizm gibi avant garde akımların önemli bir temsilcisidir. İspanya İç Savaşı sırasında Alman ve İtalyanlarca bombalanan Guernica Köyü’nü resmettiği “Guernica” adlı eseri, sanatçının savaş karşıtı duruşunu ortaya koyduğu anıtsal bir yapıttır.
Sanatçının imgeleri tuvale yansıtma biçimiyle ağrıları arasındaki ilişki, günümüz sanat yorumcularının araştırmalarına konu olmaktadır.
17 – Elizabeth Taylor
Hollywood’un altın çağının önde gelen isimlerinden Amerikalı oyuncu. Klasik yapıtlardaki oyunculuğunun yanı sıra 60’lardaki aktivizmi ve yaşamının son yıllarında AIDS konusundaki çalışmaları ve desteğiyle de oyunculuk tarihine adını yazdırmıştır.
Sanatçının kariyerinin her döneminde içlerinde migrenin de bulunduğu sağlık problemleriyle mücadele ettiği ancak ağrılarının kariyerini gölgelemesine izin vermediği de bilinmektedir.
18 – Elvis Presley
Amerikalı besteci ve şarkıcı. Rock’n Roll Çağı’nın ilk büyük ismi olan Elvis Presley, şarkıları ve imajıyla popüler müzik tarihinin yönünü bütünüyle değiştirmiştir. Amerika’da beyazların Afro-amerikan müzikle tanışması ve böylece söz konusu kültürü tanımalarında önemli bir aktör olmuştur.
Sanatçının kronik baş ağrısı problemleri yasadığı ve buna bağlı olarak yüksek miktarda ilaç kullandığı bilinmektedir. “Çektiğim acıdansa hiçbir şey hissetmemeyi yeğlerim” sözü sanatçının ağrılarının bir ifadesi olarak tarihe geçmiştir.